HULK geliyor!
Ang Lee'nin 2003 yılında çektiği "The Hulk", farklı bir format ve senaryo ile bugün vizyona giriyor. Yapımcılarının asla "Hulk II" olarak kabul etmediği bu yeni film, değişik bir hikaye üzerine kurgulandığı için, ilk filmdeki hiçbir oyuncuya yer verilmemiş.
Louis Leterrier imzalı 'The Incredible Hulk'ta, çizgi roman döneminden Hulk hayranı olan Edward Norton sadece başrol karakteri Bruce Banner'ı canlandırmakla kalmamış, hikâyeye de katkıda bulunmuş. Bu sebepten olsa gerek o kocaman yeşil yaratığın insanî yönleri çok daha fazla gün yüzüne çıkartılmaya çalışılmış bu filmde.
Tasarlananın altı katına mal olan 130 milyon dolar bütçeli filmde, vaktiyle gama ışınlarına maruz kalan bilim adamı Bruce Banner, nabzı belli bir seviyenin üstüne çıktığında Hulk denen yeşil canavara dönüşmektedir. Bu yüzden Güney Amerika'da inzivaya çekilip içindeki kötüye yorulabilecek gücü kontrol etmeye çalışan Banner, kendisine panzehir aramaktadır. Fakat yine bir bilim adamı olan eski sevgilisi Betty'nin babası General Ross, askerleriyle onun peşindedir. Hulk'a karşı oluşturduğu timin içerisinde yer alan Emil Blonsky, güç takıntısı olduğu için vakti zamanında Bruce Banner'ın başına gelen şeye gönüllü talip olur. Bu isteğe General Ross'un acımasızlığı ve hırsı da eklenince ortaya en az Hulk kadar güçlü garip bir yaratık çıkar. Hulk, artık hem kendiyle, hem de karşısındaki yaratıkla mücadele ederken bir yandan da Betty'yi korumaya çalışmaktadır.
Edward Norton gibi ince yapılı bir adamın, cüssesinden beklenmeyecek derecede dev bir yaratığa dönüşmesi filmin en büyük sürprizi aslında. Bu yüzden o kocaman devin gücünü kontrol edebilen insaflı bir yanının olması ya da güçsüz bir kadının 'Tamam, geçti.' gibi basit telkinleriyle sakinleşebilmesi sizi pek de şaşırtmıyor. Doğrusu Norton, içindeki bu iki güç (insan-canavar) arasındaki mücadeleyi hissettirmekte de oldukça başarılı. Yaratıklı filmlerden alıştığımız bilgisayar efektleri ise sanıldığı kadar göze batmıyor filmde. Bunu en bariz hissettiğiniz yer de filmin en az gerçekçi sahnesi zaten. İki yaratık karşı karşıya geliyor ve Hulk başına bir iş gelmesin diye kadınını korumaya çabalıyor.
Pek çok filmden alışık olduğumuz iyiyle kötünün mücadelesini fantastik şekilde vermeyi tercih etmiş yönetmen Louis Leterrier. Çünkü ortada zıt kutuplara yaraşır iki tipimiz var. Biri istemeden sahip olduğu gücünden kurtulmak isteyen, gücü kullanmak zorundayken bile temkinli davranan Hulk yani Bruce Banner. Diğeri ise insanlığının gereğini sadece savaşmak olarak anlamlandıran ve güç tutkusuyla kendisini bile isteye anormal bir yaratığa dönüştürten Blonsky. Ama filme damgasını vuran asıl mücadele bu değil şüphesiz. Banner'ın kendisiyle olan kavgası dışarıda olup bitenlerden çok daha zor ve karmaşık. Düşünün, beyninizde ve tüm hücrelerinizde kontrol edemediğiniz şeyler dönüyor! Dahası içinizde her an hayata geçebilecek bir canlı taşıyorsunuz; adeta patlamaya hazır bir bomba gibi. Kendi aklına gelen bir düşünceyi, takıntıyı, kuruntuyu içinden atmaktan aciz insan iradesi, böyle bir güce nasıl karşı koyar, tahayyül etmesi bile zor. 'The Incredible Hulk'ı fark etmeden kafanızı sallayıp istemediğiniz düşüncelerden uzaklaşmak istediğiniz zamanları hatırlayarak izlerseniz, bu filme çok daha fazla anlam yükleyebilirsiniz. Böylece film sadece basit bir fantastik macera olmaktan kurtulur.
E. N. Özbudak