Benim ilk ters köşeye yatışım bu dsrl-like ya da "geçiş" kameralarıyla olmuştu. Yukarıda da yazdığım gibi, eskiden her makine aynı film kullanırdı, srl de alsan, şipşak da alsan film aynıydı. Benim akılsız kafam dijitalde bunun farklı olduğuna çalışmadığı için ilk dijital makine olarak bu süper zoomlardan aldım. Panasonic FZ38. Nereden bileyim, sensörünün mercimek kadar olduğunu?
Işık bol olan ortamlarda fena değil ama biraz loşlaşınca sonuçlar pek hoş değil. Bir de bu makinelerde kontrollerin çoğu menü üzerinden yapılıyor. DSRL'lerdeki gibi her birinin kendi düğmesi yok. Kullanımı yavaşlatıyor bu tabii.
Bence fotoğrafçılığa biraz merak varsa, Nikon 1 serisinden daha küçük sensörlü makine almamak lazım. Panasonic ve Olympus'un mikro 3/4 sensörü de yeterli. Hatta 3/4 makineler ve objektifler küçük olduğu için kullanım kolaylığı var. Objektif seçeneği de bol. Yeni sensörler ve işlemciler-yazılımlar sayesinde resim kaliteleri APSC boylu sensörlere yakın. APSC boyuna gelince seçenekler çok artıyor. Ama asıl ikilem; SLR (aynalı) mi olsun yoksa mirrorless (aynasız) mi... İşte o başlı başına uzun tartışılabilecek başka bir mesele
Bir de bu zum sevgisi neden? Kağıt üstünde hoş görünüyor ama o kadar da gerekli değil bence. Casusuluk, doğa-spor fotoğrafçılığı ya da komşu dikizleme yapılmadıkça zum boş..
İlla alınacaksa bence en iyisi Fujininki. Sensörü biraz daha büyük, HS50EXR veya HS35EXR en iyi 2 model. Ama pahalı biraz.
Küçük sensörlü bir makineyse maksat, aşırı zumlu olmayan ama SLR tipi kontrollerin yapılabildiği, biraz daha iri sensörlü makineler seçilebilir; Panasonic LX7, Canon G15, Canon S110, Nikon P7700, Fuji X20 gibi. Tabii hepsinin ağababası (çok daha büyük sensörlü) Sony RX100... Bu makinelerdeki ortak özellik objektiflerinin kalitesi. Hemen hemen hepsinde diyafram açıklığı yüksek..
Falan filan işte